Haydi başlayalım
Ben, Sen, O!
“Bizler…”
Hepimiz birer vatandaşız…
Ve bizler; vatandaşlarının hayatlarını iyileştirmek ve daha iyi bir ‘HATAY’ yaratmak için çalışan yönetimler istiyoruz, istemeliyiz!
Ancak şehirler büyüdükçe, şehir yönetimi karmaşıklaşmakta, parçalanmakta ve yönetime katılım gibi sosyalleştirici ve vatandaşı geliştirici ortamları tehdit etmektedirler.
Vatandaşın görev ve sorumluluklarını aktifleştirmek, kent yaşamına katkı sağlaması yönünden önemlidir.
Ancak;
Vatandaş yaşadığı kentte değer sahibi mi?
Vatandaş kentinin bir parçası mı?
Vatandaş yaşadığı kenti temsil edebiliyor mu?
Bütün bu sorulara hem vatandaşın yaşadığı kent içindeki davranışları hem de yerel yönetimlerin vatandaşa yönelik hizmet kalitesi yanıt verecektir.
Eğer vatandaş, varlığını kendinden hareketle tanımlayabilen, değer sahibi, politik toplumun gerçek ya da potansiyel üyesi olarak, kişi-bireyi temsil ederse, modern devletin parçası şehir de böylesi bir kişiliğin coğrafi mekânını simgeler.
İnsanın doğasından gelen zaruri ihtiyaç nedeniyle toplu halde yaşıyoruz. Toplu halde yaşamanın bir sonucu olarak zaman içinde işbölümü ve uzmanlaşmanın gerçekleşmesi gerekiyor.
Bireylerin toplu halde yaşamlarını sürdürebilmelerinin yolu birbirileriyle sürekli iletişim halinde bulunmalarından geçmektedir.
Bir diğer ifadeyle topluluk hayatının bireylere huzur verecek biçimde devam edebilmesi sağlıklı iletişim kanallarının oluşturulması yoluyla sağlanabilecektir.
Sağlıklı işleyen bir iletişim kanalı vasıtasıyla iletişime katılanlar birbirlerinin ne istediklerini ve ne tür beklentiler içinde olduklarını, bir başka ifadeyle birbirilerinin duygu ve düşüncelerini daha rahat algıladıklarından bunlara uygun davranışlar sergilemeleri de mümkün olacaktır.
Toplumsal huzur önemlidir. Huzurun tesis edilmesi için de iletişimsel etkinliğin sağlanmasının yanı sıra, vatandaşın da yaşadığı yere katkısı önemlidir.
Kenti yönetenlerden, yönetim sistemlerinden sürekli şikâyet ediyoruz!
Peki, bizler “Vatandaş olarak” yaşadığımız Kentimize, İlçemize, Mahallemize, Sokağımıza, Apartman kapımızın önüne sahip çıkıyor muyuz?
Evimizden sokağa adımlarımızı attığımız andan itibaren vatandaşlık görevlerimizi duyarlılık ve sorumlulukla yerine getiriyor muyuz?
İnsan eliyle bozulan, kirletilen çevrenin sorumlusu sadece yerel yönetimler değildir!
Sorumsuz davranışlarınızla yaşadığınız kente zarar verirken, çocuklarımızın da geleceğini düşünmediğimizin sonucuna varıyorum!
“Eeee napalım yani” demek yerine, ‘Denetçi vatandaşlar’ olunuz!
Her hizmeti kurumlardan beklemeyeniz..
Kurumlar her vatandaşın başına bekçi atayamayacağına göre, önce kendi kendimizin bekçisi, denetçisi olalım.
Yakın çevremizi hoşgörülü yaklaşımlarımızla denetleyebiliriz.
Haydi öyleyse başlayalım!
“Denetçi vatandaşlar” olalım…