AH O ESKİ ANTAKYA SOKAKLARI
Güneş yanığı havuşlu (bahçeli) ahşap evler vardı Antakya da, çiçeklerle konuşurdu kadınlar. Kimse kimseyi dinlemeye tenezzül etmezdi..
İnsanlar çeşme başında eğilirdi, paranın karşısında değil..
Antakya meleklerin kanatları altında kartpostal gibi dururdu…
***
Mehtaplı gecelerde şarkılar söylenirdi hep birlikte..
Yoksul evler bile eşlik ederdi..
Yandaki komşu Alevi’ymiş, Hıristiyan’mış, Yahudi’ymiş, Ermeni'ymiş, lafı bile olmazdı..
Ezan sesleriyle çan sesleri birbirine karışırdı..
Tek atımlık barutu olurdu insanların, o zamanlar da hassastı toplum, o zaman da kırılgandı ama...
Dargınlar bayramı beklemeden barışırdı..
***
Ömürler ahşap duvara çivilenirdi, evlilik fotoğraflarıyla. Aşkın bir anlamı vardı, parayla saadet olmaz şarkıları tutardı..
Kadınların başı açık, ya da kapalı kime ne?
Tatlı bir laf açardı kapıları, kilit dediğin fabrika kuracak kadar ihtiyaç değil ki..
İnsanlar namuslu, insanlar haysiyetli..
İnsanlar iliklerine kadar merhametli..
***
Şimdi birbirini boğazlamak için fırsat kollayan insanlardan geçilmiyor ortalık..
Perdeler örtük, kapılar çift kilitli..
Kamplara bölünmüş insanlar..
Sokaklar tanımadığımız yabancılardan geçilmiyor..
Ne sokakların tadı var artık, ne insanların...
***
Böyle miydi? Antakya sokakları, insanları..
Şimdi eski güzelliklerin hayaletleri dolaşıyor Antakya'da.
O günleri yad ediyoruz.
Kulaklarınızı açarsanız şarkılarını da duyarsınız. ‘Anar ömrünce gönül giden sevgilileri...’