Tertele
Bu ismi duydunuz mu hiç… Aslında devamı da var, “Ağıtların Diliyle Dersim ’38’ …” diye ! Bir şeyler hatırlattı mı size ? Belki hatırlatmaktan daha fazlasını fısıldamaya başladı… Hatta bu yazının sonunda, ‘bu kadar mı’ diyecek kadar çok şey biliyorsunuz o Dün’e dair… Dersim’e dair… Bugün dahi yakılmaya devam edilen ağıtlara dair… Cumhuriyet tarihinin belki de en büyük trajedilerinden birine ev sahipliği yapmak zorunda kalmış bir coğrafyanın, konuşsa, çığlıklarıyla yürekleri parçalayacak yaşamlarına dair…
Evet…
1915’ten Dersim’e ve oradan 6-7 Eylül’e… Çok da temiz değilmişiz, ne dersiniz ? Masum da değil mişiz ? Hani deriz ya hep, geçmişimiz KARANLIK değil diye ! Aslında aydınlığımızın (!) içinde batırmaya çalıştığımız o kadar çok karanlığımız var ki ! Ve de yaktığımız… Sivas gibi ! Ve de bombaladığımız… Roboski gibi !
O yüzden, Dersim, o durak noktalarından biri…
‘Z Yapım’ ve ‘Kalan Müzik’ tarafından yayımlanan ‘Tertele: Ağıtların Diliyle Dersim ’38’ başlıklı çalışma, Dersim’de yaşanan kıyım sırasında ve sonrasında yerel halkın yaktığı ağıtları ele alıyor, ele almakla da kalmıyor, anlatıyor ve diyor ki… “Dersim’de, toplumsal bir hafıza yok edildi. Sadece coğrafyanın üzerindeki insanlar değildi yok edilen; bu insanlar fizikî olarak ortadan kaldırıldılar, sağ kalanlar başka illere sürüldüler, mallarına, hayvanlarına, kıymetli eşyalarına el kondu. Bu insanların inanç kurumları, sosyal kurumları yok edildi, kültürü, dili elinden alındı…”
Aslında konuşmayan bir ülkeyiz…
Konuşmayıp, etiketleyen bir ülkeyiz…
Etiketlerimiz ise ÖNYARGILARIMIZ..
Dillerimizin, kalplerimizin asıl kelepçesi…
Anahtarlarını uzun zamandır kaybettiklerimiz…
Peki, ne zaman buluruz o anahtarları ?
Ne zaman konuşmaya başlarız ?
Daha ne kadar kaybederiz ?
Sahi, yetmedi mi ?
Yetmiyor mu ?
Yetmeli !
SARAY SEÇECEKMİŞ
TAMAM DA, NE DEĞİŞMİŞ ?
Hayatlarımızı birer OYUN HAMURU gibi şekilden şekile sokan Kanun Hükmünde Kararnamelerin sonuncusu üniversitelere yönelik oldu ve Rektörlük Seçimleri kaldırıldı, Saray’a TAM yetki verildi !
Evet…
4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu değişmiş…
Değişen, Kanun’un 13 üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafı…
Rektör kısmı… !
İşin demokratik kısmı… !
Özgür düşünenenlerin kısmı… !
Özgür düşünenleri yönetenlerin kısmı… !
Yaşam hamurumuzun YENİ ŞEKLİ mi ?
Bahse konu o 2547 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesinde yer alan, “Devlet üniversitelerinde, REKTÖR, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca atanır" ifadesi yerine, “Devlet üniversitelerinde, REKTÖR, Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır" getirilmiş.
Sonuç mu ?
Düşünüp-soran, eldekini de sorgulayan, bu yüzden de TEHLİKELİ ve SAKINCALI, hatta MAKUL ŞÜPHELİ bulunan üniversitelere ÇEKİ-DÜZEN getirilmiş, NE İSTEDİLERSE VERENLER Rektörlermiş gibi ceza yine Ankara’dan uzakta olanlara kesilmiş !
Merak ettim…
Dünya’nın başka hangi ülke başkenti insanlarını böylesine ACIYLA gülümsetebiliyor ?