Rüzgara da savrulsalar Onlar bizim kelimelerimiz
Bunu yapmayı sevdiğimden değil ama, olanı da geciktiremediğimden… Çünkü şu ana kadarkilerin parmaklarımızın arasından akıp gitmesine engel olamadım… O yüzden bugünü de benzer bir kaderle baş başa bırakacağım!
Yazılarımı takip eden biri yazmıştı bir defasında… “Madem kelimelerinizin doğru adreslere ulaşmadığını söylüyorsunuz, hatta rüzgâra savrulduğunu… Peki, yazmanın anlamı ne, o savunulması gerektiğini düşündüğünüz hayat adına hele ki…”
HAKLI mı sizce?
Belki…
Ama sona varamasak da, “BURADAYIZ” demek için belki de… ! Biraz da bu yüzden yazıyoruz… Israr ediyoruz… Sorguluyoruz… Hatta hedef oluyoruz… Sevilmemeyi bile göze alıyoruz… Çünkü bu ülkenin krallarına “ÇIPLAKSINIZ” diyoruz…“KRAL ÇIPLAK” dediğimiz noktada biriken diğerlerine de gerçekleri gösteriyoruz…
O yüzden, değil!
HAKLI değil…
* * *
Evet…
2013 kelimelerinden geldik mi 2017 kelimelerine ? Koca bir 4 seneyi daha tükettik mi ? Ama değişmemişiz… Değiştirmeye çalıştıklarımızı çok değiştirememişiz… Aslında kelimelerimizi de esen rüzgârın savurduğu o karmaşadan çekip alamamışız… Neredeysek orada kalmışız… İnansak da ve tekrar etsek de, "Sorgulanmayan hayat yaşamaya değer değildir" diye, sorguladıklarımıza bir arpa boyu yol aldıramamışız…
Mesela…
Anadolu'dan, Avrupa ve Amerika'ya kaçırılan tarihimizin peşinde koşturup durmuşuz... Ama gelin görün ki, Hatay'ın Samandağ ilçesindeki 480 rakımlı bir tepenin zirvesindeki 1500 yıllık Saint Simeon Manastırı'nın içler acısı halini konuş-a-mamışız ! Hatta gündemimize bile al-a-mamışız ! Onca haber yapmışız, ama kılımızı dahi kımıldat-a-mamışız !
OLAN OLMUŞ demişiz !
MEMLEKETİ BEN Mİ KURTARACAĞIM
diye de eklemişiz !
Biz mi ?
Yok, vazgeçmemişiz…
Kelimelerimizden vazgeçmemişiz…
Sanırım Wirginia Woolf’un dediği gibiyiz… “Yeryüzünün pisliğine, bozulmuşluğuna karşı çıkmalıyız; dönen, girdaplar oluşturan, kusulmuş, ezen kalabalığına…”
Aksi halde ne anlamı kalırdı onca kelimenin sahipliği ?
Ne anlamı kalırdı, geride kalan onca sene, o koca 4 sene ?
Ama yine de bir şey fark ettim… !
Karşı çıkışlarım bile değişmiş o 4 senede… ! Kelimelerim, paylaşımlarım, eleştirilerim, ‘KRAL ÇIPLAK’ deyişlerim, KRAL diye söylediklerime İSİM ekleyişlerim… Değişmiş ! Çok değişmiş !
Kelimelerinden KORKAN-KORKUTULAN bir toplum haline getirilişimizin muhasebesinde açık verenlerin başına gelenler yüzünden mi peki ? Yoksa ‘KRAK ÇIPLAK’ diyenlerin başlarına gelenlere şahitlik edişimizden mi ? Belki de, KELİMELERİ noktasında içeriye alınan Gazeteciler için ‘149 kişilik listeye bakıyorum; hapisteki gazetecilerin hepsi hırsız, çocuk istismarcısı, terörist!” diyen bir başkentin gölgesinde üşüdüğümüzden…
Hangisi ?
Sahi, demokrasinin parça parça KELİMELERİMİZ gibi rüzgara savrulduğu ve VAR ile YOK arasında bir yerlere sıkıştığı bir ülkede, 16 NİSAN sonrası daha başka ne olacak, hiç düşündünüz mü ? KRAL demek tamam da, ÇIPLAK demek kolay olacak mı ? Muhalif düşüncenin sahipliğinde KİRACI konumuna düşürüleceğimiz bir Türkiye’de yaşamak kolay olacak mı ? Parlamenter demokraside bile konuşmaktan korkar hale getirilmiş milyonlar olarak, verilecek bir EVET’in maliyetinde zararlarımız karşılanabilecek mi ?
Bence, HAYIR !
O yüzden, HAYIR !
Kelimelerimizin özgürlüğü için, HAYIR !