Kilise Müze Cami SİYASET ve İSLAM
-
Herkes, hükümetin değirmenine su taşıma gayretinde olduğu için, ‘ne şiş yansın ne kebap yansın’ psikolojisiyle davranılıyor, çözüm üretilmiyor... Sorumluluk makamındakiler de, ‘ne yârdan ne serden’ vazgeçiyor… Ne müze statüsünden, ne dini hassasiyetlerden, ne de siyasi şovdan !
-
Ne diyeceğimize başlamadan, Doç. Dr. Necmettin Çalışkan’dan bir tespitle başlayalım istedim.
Evet…
Elde KILIÇ, ilk CUMA’yı atlattık…
Ülkenin her noktasından NAMAZ için gelenlerle, YÜZBİNLERİ topladık…
Saf tutanlar arasında SİYASAL İSLAM da vardı, diyenler oldu… Müze’den Cami’ye çevrilen Ayasofya’daki ilk namazın, Lozan Anlaşması’nın imza tarihi olan 24 Temmuz’a denk getirilmesinin masum bir TESADÜF olmadığını dile getirenler de…
Neredeyse her dönem, “Dindarları küstürmeyelim” sloganına yapışan CHP’nin sessizliği mi ? Dikkat çekiciydi… ki CHP’nin bu son tavrına yönelik bir Gazeteci dostumun eleştirisi oldukça net… “CHP’nin, şunu anlaması lazım: Dindarlara saygı demek, onlarla namazda saf tutmak demek değildir… Dindarlara saygı demek, onların ibadet özgürlüğünü sonuna kadar savunmak ve kutsal kabul edilen dini, bu tür bölücü siyasal şovlardan kurtarmak demektir... İnananları buna ikna etmek, Cuma’da yer kapmaktan daha etkili ve önemlidir... Kim derdi ki, Ayasofya’yı müzeye çeviren liderin partisi, 24 Temmuz’u Ayasofya’da ibadetle kutlayacak ya da kutlanmasına göz yumacak… Şimdi buyurun Lozan’ın cenaze namazına…”
Ama her şey bir tarafa…
Meclis’teki geleneksel TASNİF, burada da vardı…
Mesela, Cuma namazına, HDP ve TİP davet edilmedi…
Yine de bir şeyi merak ettim doğrusu…
16 Mart 2019’da, Partisi’nin bir mitingi sırasında, “Yan taraftaki Sultanahmet’i doldurmayacaksın, ‘Ayasofya’yı dolduralım’ diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgâh…” diyen Cumhurbaşkanı / AKP Genel Başkanı Erdoğan, 24 Temmuz 2020’nin Cuma’sı sırasında, Sultanahmet’i dolduranlara mı seslendi, yoksa “Sultanahmet BOŞ da kalsa Ayasofya bizimdir” diyenlere mi?
Haklısınız…
Binlerin bir aradalığında CUMA kılanlara diyeceğimiz tek şey, Allah kabul etsin…
Ama…
Müze – Kilise – Cami üçgeni içine SİYASET ve İSLAM kelimelerini sığdırma telaşımız oldukça dikkat çekiciydi… Tabi, net olan bir şey var ki… Herkes, gördüğünü bir BAŞKA gördü ve bir BAŞKA değerlendirdi.
Benim gördüğümde mi ?
Güç gösterisi vardı, meydan okuma da…
Bir şey daha var, ki onu da Gazeteci Banu Güven desin…
-
İmparatorluklar çağında, hükümdarların kılıçla dolaşması ya da hutbe için minbere kılıçla çıkılması şaşılacak bir durum değildi elbette… Ama bugün, yıl 2020'yken, FETİH sembolü olan kılıçla Ayasofya'nın minberine çıkmak epey dikkat çekici oldu.
-
Bu defa fethedilen, GÖNÜLLER miydi yoksa BAŞKA bir şey mi, bilmiyorum ama…
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, finalimizi yapsın !
“Fatih Sultan Mehmet Han, bu muhteşem mabedi, kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bırakmıştır. Bizim inancımızda, vakıf malı dokunulmazdır. Dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar.”
Atatürk döneminde (1934) MÜZE halini alan Kilise’nin Cami’ye çevrilmesinin ilk namazında cemaate seslenen Erbaş’a AÇIK AÇIK sorsak mı ?
Bu ÜSTÜ KAPALI gönderme KİM içindi?