İlk 4 Madde de gündemde Tehlikenin farkında mıyız
“Anayasalar, kutsal metinler değillerdir. Toplumun ihtiyaçlarına göre kendilerini yenileyebilmelidirler. Aksi hâlde, toplumun gerisinde kalarak, toplumun ihtiyaçlarına cevap veremez duruma gelirler. Tali kurucu Meclis, asli kurucu Meclis ayrımını da kabul etmek mümkün değildir. Ben de, 1982 Anayasası’nın İLK 4 maddesinin Anayasa’mızda olmasının taraftarıyım. Ancak, bir hukukçu olarak, Anayasa’nın değiştirilemez maddesini kabul etmek mümkün değildir. Gerekli nisapla, Anayasa’nın TÜM maddeleri değiştirilebilir, hatta Meclis yeni bir anayasa yapabilir. Aksini düşünmek, aziz Milletimizin vekaletini küçümsemek anlamına gelir.”
Geçen gün Meclis’te konuşmuş, AKP Bursa Milletvekili İsmail Aydın… Hepimizin kırmızı çizgilerine HAFİFTEN değil ama, AÇIK AÇIK dokunmuş… Ardından söz alan AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı, Aydın’ın kendi görüşünü ifade ettiğini söylemiş söylemesine de, aslında nabız yoklanmış… Tepkiler tartılmış… Geldiğimiz noktanın ‘rejim’ tartışmalarında çıta bir ölçü daha yükseltilmiş… Meclisi de denetimi de sıfırlayacak yetkilerin onay sürecinde, finale işaret edilmiş…
Hatta bir adım daha öteye gidelim ve diyelim mi ?
O beklenen BAKLA en sonunda ağızdan çıkmış, diye…
Peki, Anayasa'nın ilk 4 maddesi NE, hatırlayalım mı ?
I. Devletin Şekli
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4. – Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Laik ve Demokratik bir Cumhuriyet için AKP’liler ne düşünüp ne hayal ediyor bilmiyorum ama, sizle kısa bir hikaye paylaşayım, aktarmalı uçağı İran’da mola veren bir Türk’ün İran İslam Rejimi ile olan kısa deneyimini ve günahın merkezine konan kadına bakışını…
Yazının başlığı, “İran aktarmalı uçuşum nedeniyle dün ilk kez bu ülkede bulundum”…
Gerisi mi ?
Hadi okuyalım…
“Ülkedeki başörtüsü zorunluluğunu biliyordum ama, yaşamak bambaşkaymış. Uçak inerken, başımızı kapatmamız gerektiği konusunda hostesler tarafından sessizce bilgilendirildik.
Yanında şal bulunmayan yolculara, havayolu şirketi tarafından el altından şal sağlandı. Erkekler ise o sırada telefonlarında oyun oynuyorlar, gazetelerini okuyorlar ya da bize bakıp eğleniyorlardı. KADIN OLMAK daha ilk dakikada zordu bu topraklarda. Kimimiz tırnaklarında ojeyle, kimimiz daracık taytlarla ve hatta kimimiz gayrimüslim haliyle başlarımız örtülü olarak uçaktan inerken, uçağın kapısında güvenlik görevlisi tarafından imanımız, pardon, başörtümüzün uygunluğu kontrol edildi.
5 saatlik aktarma süresi boyunca öylece sesimizi çıkarmadan bekledik. Her geçen dakika daha fazla zoruma gitti bu durum. Problemim, başörtüsü takmayla ya da takanla değil asla, takmayı zorunlu tutanla… Nitekim, başörtüsü kullanana 2. sınıf insan muamelesi yapıp çıkarmaya zorlayan kafa ile başörtüsünü zorunlu tutan kafa aynı…
Bu 5 saat boyunca zorlama olmayan dinime mensup zorbalarla kavga ettim beynimin içinde. ‘Senin dinin sana, benim dinim bana’ diyen Kafirun’u okumuyorlardı belli ki namazlarında. Ülkedeki kadınların ve hatta gelen turist kadınların düzgünlüğü ve kontrol edilen başörtülerinden sevap kazanmaca fikri oldukça dahiceydi.
Diğer uçuşuma geçerken cahilce (!) erkek güvenlik kapısından geçmeye çalıştığım fark edildi. Uyarıldım ve erkeklerle aynı sıraya girmemesi gerektiğini bilmeyen benim gibi birkaç hemcinsimle birlikte ceza alıp ve kadın kapısında tekrar sıra bekleyip sonunda bu ülkeden ayrılabildiğimde, boğazım düğüm düğümdü.
Daha kim bilir neler yaşıyorsun İranlı kadın. Sana sabır, onlara akıl, fikir, hoşgörü diliyorum.”
Peki ya bizler ?
Tehlikenin farkında mıyız ?
İlk 4 madde ile geldiğimiz durumun farkında mıyız ?
Yoksa, “HADİ CANIM SENDE” deyip unutacak mıyız ?