İçimizdeki SUSKUNLUK Sahi ne kadarımız saklı onda
Yıllar var ki, şu ülkede;
şöyle sıcak,
şöyle mutlu,
şöyle yürek soğutan
tek bir haber değmedi kulağıma.
Tek bir olay yaşamadım.
Hep kan gölü,
hep gözyaşı,
hep kargış…
Sanki Yunus yaşamamış
bu topraklarda.
Hacıbektaş diye biri geçmemiş
buralardan.
Haksız mı Şair ?
Niye unuttuk o kadar güzel şeyi,
Geride bıraktık umut denen şeyi?
Hele ki birbirimizi sevmeyi…
Behçet Aysan’ın kelimelerinde anlattığı gibi…
sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan, her şey gibi, aşklarınız da.
yaşamı ölüm diye anlatıyorlar size
yalanı gerçek diye.
ne leylakların tomurundan
haberiniz var
ne önünüzden kara bir tabut gibi
geçen geceden.
Haklı…
Bizden olanın her yanlışı için bir İÇ geçiriyoruz…
Ama duymuyoruz, görmüyoruz, hatta bilmiyoruz…
Bizden olmayanın her doğrusu içinse savaş veriyoruz…
Tarık Tufan da haklı o yüzden…
Son anda binmekten vazgeçtiği bir otobüs, SUSKUN kalınmış bir telefon araması, sinemada yanında duran boş koltuğa bakış… TAMAMLANMAMIŞ bir cümledir insan. YALNIZLIĞIYLA bile bir araya gelemeyecek kadar ISSIZ… Bütün bunlara rağmen, hayat, yine de anlamlı bir cümle kurabilme isteğidir. İnsanın kendini tamamlayabilmesi isteğidir…
Asıl gerçek içimizdeki SUSKUNLUKSA eğer, NE KADAR sustuğumuzu hiç düşündünüz mü hiç ? Issızlığımıza neden olan KELİMESİZLİĞİMİZE yakından bakabildiniz mi ? Cümle cümle damlaması gereken o derine kaçmış çığlıkların niye eski filmler gibi altyazıyla ve sessiz oynadığını anladınız mı ?
Korkuyorlar mı ?
Peki, neyden ?
Kimden ?
Şimdi gelelim, eldeki o ıssız suskunluğumuzun korku anlarına ve yaklaşan 16 Nisan’a… Denildiğine göre, 18 yaşındaki gençler de bu seçimle beraber Ankara’dan bizleri yönetme şansına sahip olabilecekmiş… Bu ülkenin 18’lik kızları, delikanlıları, siyasetin dokunulmazlık zırhı altında ÖZGÜRCE konuşabilecekmiş…
Peki, o zamana kadar ?
O zamana kadar ne olacak ?
Sahi, 18 Yaş’a ‘siyaset zırhı adı altında’ özgürlük (!) vadeden bir ülkede, gençlerin, ‘zırhsız’ hallerine ekli KELİMELERİ yüzünden gözaltına alındığı ve hatta tutuklandığı gerçeğinden sıyrılıp, ama sadece 18’e verilecek özgürlük için konuşursak eğer, kaçırmaz mıyız asıl gerçeği, suskunluklarımızın zindanında beklettiğimiz iradelerimizin arkadan kelepçeli hallerini ?
Hani dedik ya…
Bizden olanın her yanlışı için bir İÇ geçiriyoruz…
Duymuyoruz, görmüyoruz, hatta BİLMİYORUZ…
Bizden olmayanın her doğrusu içinse savaş açıyoruz…
Yaşadığımız, bu… !
Hatta DAHA FAZLASI !
O yüzden, SUSMAK yerine KONUŞMA zamanı…
EVET’i de HAYIR’ı da özgür bir ülke için OY zamanı…
Yunus’u da Hacıbektaşı da bu topraklarda yaşatma zamanı…