Bize ne yaptınız böyle Daha ne yapacaksınız
Ellerinde kağıtlar, Türkiye’nin bir çok şehrindeler… Çember sakallı, cüppeli, genç ya da yaşlılar… ‘Müslüman Noel kutlamaz’ diyor, dağıttıkları bildirilerde. ‘Yılbaşı da kutlamaz’ diye de ekliyor. Allah adına imana çağırıyorlar. Çağırırken, üstü kapalı tehdit ediyorlar. Bunu da ‘demokrasi’ adı altında yapıyorlar. Demokrasinin onlara verdiği ‘özgürlüğü’ başkalarının ‘özgürlüğünü’ tehdit etmek için kullanıyorlar. Yetmiyor, DİN adına tehdit ediyorlar. Yetmiyor, kendilerinden olmayanları ÖTEKİ ilan edip hedefe koyuyorlar. İslam’a şiddet karıştırıp, öfke sunuyorlar. Bir arada yaşama kültürünün Anadolu’sunu şarta koşuyorlar. SEV ya da TERK ET sloganında yükseltilen yeni Türkiye şarkısına kendi nakaratlarını ekliyorlar.
Ama bu şarkıda İSLAM yok…
Bu şarkıda, ÖFKE ve ÖLÜM var…
Bu şarkıda, ÖTEKİLEŞTİRİLENLER var…
Bu şarkıda, TEHDİT edilenler var…
Bu şarkıda İSLAM yok…
Bir DİN var, EVET !
Ama İSLAM yok…
İslam bu değil…
Yaratanın sevgisi bu değil…
Yaratılana eklenen sorumluluk bu değil…
Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevdim diyenlerin imanı bu değil…
Yaratılanı ölüme mahkum eden bu karaya batmış kalpler insani hiç değil…
Sonra birileri kalkıp, Müslümanlara karşı duyulan irrasyonel nefretten, ayrımcılıktan, düşmanlık ve kinden bahsedip, İslamofobiye işaret ediyor ya, işte buna dayanamıyorum… Tamam da, İslamofobi’nin en alasını bizler kendi içimizde yaşamıyor muyuz ? Hatta onu özenle besleyip büyütmüyor muyuz ? En başta bizler birbirimizi İslam’la korkutup sindirmiyor muyuz ? Sevgi dini olması gerekeni gecenin karanlığında boğmuyor muyuz ?
Kadim toprakların Türkiye’sinde tüm semavi dinlere evsahipliği yapmışlar olarak, diğerini nefretle ve öfkeyle köşeye sindirme telaşını bu kadar net ve bu kadar açık sergilerken, İslamofobi için başkalarına ihtiyaç duyacağımızı mı sandınız ?
Sanmayın…
Bunu hep beraber başardık…
Birbirimizi yok ederek başardık…
Ama yetmedi… !
Dahası var, fazlası var… !
Dağıtılan bildirilerin RESMİ söylemlisi dahi var… !
O zaman soralım… İstanbul’daki yılbaşı eğlencelerinin belki de en markalısına evsahipliği yapan Reina’nın kapısında güvenlik adına dururken henüz 21 yaşında şehit edilen Polis Memuru Burak Yıldız adına soralım, ismini sayamadığımız, öldürülen onlarca masum adına soralım… Bu ülke topraklarına zamansızca indirilen her beden adına soralım…
Biz soralım; BENİM-SENİN-ONUN, hepimizin vergileri ile ayakta duran bir Kurum konuşsun, Diyanet İşleri Başkanlığı konuşsun, Yılbaşı öncesi son Cuma, tüm Türkiye’deki Camilerde okuttuğu Hutbe ile konuşsun ve İslam’a enjekte ettiği DİĞERLERİ ve ÖTEKİLERİ kavramını bize bir açıklasın, ama hesap da versin, hatta ÖZÜR de dilesin…
Niye mi ?
Okuyalım mı o son Hutbe’yi… ?
"Unutmayalım ki, o¨mu¨r sermayesinden gec¸en bir yılın sonunda kendini ve yaratılıs¸ gayesini unutarak DEGˆERLERİMİZLE O¨RTU¨S¸MEYEN, insan hayatına katkısı olmayan gayri mes¸ru tutum ve davranıs¸lar sergilemek bir mu¨mine asla yakıs¸maz. Yeni bir yılın ilk saatlerinin BAS¸KA ku¨ltu¨rlere, BAS¸KA du¨nyalara ait YILBAS¸I egˆlenceleriyle israfa do¨nu¨s¸tu¨ru¨lmesi ne kadar da DU¨S¸U¨NDU¨RU¨CU¨DU¨R.”
Asıl düşündürücü olan NE, biliyor musunuz ?
Benim kuruş kuruş ödediğim vergimle nefes alıp veren bir DİN (!) kurumunun kendi gibi düşünmeyen ve hatta inanmayanları açık açık ÖTEKİ ilan edişi, HEDEF gösterişi, fitili ateşlenmeye hazır öfkeli radikal kesimleri omuzlayışı…
Yok…
Düşündürücü değil, KORKUTUCU !