Bir şiir Okudum… Hayatı Anlatıyordu…
“…
Kim daha temiz ?
Üstü başı parlayan mı ?
Yalan konuşmayıp, yüreği ışıldayan mı ?
Kim daha dost ?
Yara bandı yapıştıran mı ?
Yaralarını öğrenmeye çalışan mı ?
Hangisi daha gerçek ?
Ölüm mü ?
Yaşam mı ?
…”
Gerçeğin yalanla paketlendiği, yalanın gerçek gibi sunulduğu bir memleket coğrafyasında doğru da eğrilerin içinde kayboldu sanki ! Bunu en çok da, Türkiye’nin büyük şehirlerinde, İsrail menşeli olduğu sanıldığından saldırıya uğrayan uluslararası bir kahve zincirini izlerken düşünüyorum… Ardından, din sermayeli derneklerin, cemaati yapıların, yine İSRAİL MALI diye boykot edilmesini istediklerini ürünlerin tanıtım şovuna tanıklık ederken… Hatta bir taksinin arka camına yapıştırılan YAHUDİLER BİNEMEZ yazısına bakıp da gülümserken…
Cahil bir toplumuz…
Cahilliğine yatırım yapılan bir toplumuz…
Ne araştırıyoruz ne de öğrenme çabamız var… Birilerinin işaret etmesiyle harekete geçiyor, dur işaretiyle de geri çekiliyoruz… Hayatı böyle yaşamanın kolaylığında, beynini rafa kaldırmışların kalabalığında, OKU diyen bir dinin mensuplarıyız…
Kutsal kitap OKU derken, neyi kastetmiş, onu bile anlayamamışlarız, ki tam da bu noktada, ben, o boykotçular için OKUmaya çalışayım birkaç satır !
Öncelikle,
...saldırıya uğrayan ve alışveriş yapan insanları da ara ara korkutulan kafeler İsrail menşeli değil, Müslüman bir ülke olan Kuveyt’in zengin ailelerinden birinin hakimiyetinde ! Ha bu arada, bir takım temizlik malzemelerini protesto edip kullanmaktan vazgeçmekle de Ortadoğu’daki yaşananları değiştiremezsiniz ! Bunun için biraz daha vizyoner olun ve tribündeki size oynayan AKP / MHP hükümetine seslenin !
Niye mi ?
Bakın, Ankara adına konuşan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ne demiş, İsrail ile diplomatik ve ticari ilişkileri kesin diyenlere… “İsrail'le 74 yıllık bir geçmişi bulunan ilişkilerimiz, hiçbir zaman Filistin'in haklı davası hilafına yürütülmemiştir ! İsrail'in Gazze'ye yönelik, ayrım gözetmeksizin, barbarca yürüttüğü saldırılar karşısında, uluslararası ilişkilerde diplomatik tepkilerin başında gelen, Büyükelçimizin istişareler için merkeze çağrılması yoluna gidilmiştir... Diğer yandan, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin İsrail'in saldırılarını durdurmada kifayetsiz kaldığı bir ortamda, İsrail üzerinde gerekli baskıyı oluşturmak amacıyla yoğun bir temas trafiği yürütmekteyiz…”
Özeti şu, denilenin…
Gazze, davamız…
Onu kimselere bırakmayız…
Ama ticari ilişkilere de devam ederiz…
Ankara’nın, Gazze konusunda herkesin bu kadar ateşlendiği bir noktada izlediği o SAKİN ve ALTTAN ALAN politikasına karşılık, radikal dinci yapıların ve cemaati organizasyonların vatandaşı kışkırtan ve hatta şiddet yaratan haline DUR demeyişimizi anlamaya çalışıyorum aslında ! Uluslararası arenada kelimelerini bu denli itinayla seçen ve ikili ilişkileri de askıya almak yerine devam ettiren aynı Ankara’nın, toplumun dinamikleri içinde yuvalanan bu aşırıların yarattığı tabloya neden tepki vermediğini de çözmeye çalışıyorum !
Amerikalı bir gazeteci arkadaşımın sorduğu da bu…
İçeride dinen yükseltilen, hatta bundan prim kazanmaya çalışan gruplara da bolca sermaye yaratan bu durum, işine mi geliyor Ankara’nın ? Son yıllarda hem milliyetçilikten hem de politize edilmiş İslam’dan nemalanmanın yarattığı kar (oy ve popülarite) dalgasından mı vazgeçilemiyor ? 15 Temmuz’un ardından laikliğe daha sıkı sarılması beklenen Türkiye’nin, bunun tam aksine, başka başka cemaatleri ve tarikatları bu alana davet eder şekilde onları özgürleştirmesi ile oluşan yanı pasta ve dilimleri mi, eldeki tabloyu yaratıyor ? Artan tartışmaların ve çatışmaların, 7500’ün yoksul milyonlarının ülkesinde, istenildiği ve beklendiği gibi gündemi ekonomiden uzak tuttuğu için mi, ateş bile isteye harlanıyor?
Cevapları henüz bilmiyoruz ama,
…şiirin de sorduğu gibi !
Kim daha temiz sahi ?
Ya da şöyle mi sormak gerekiyor bu soruyu;
Kim daha az kirli ?