Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 295 defa okundu.

Benim gördüklerime ekleyin Kendi gördüklerinizi

Bugün her şeyi ve herkesi bir kenara bırakıp, tek bir şeye odaklanalım istiyorum… Antakya’nın kalbinde duran bir yere… İçeriğine birkaç ‘bank’ yerleştirilse, küçük bir parkı andıracak kadar ‘garip’ düzenlenmiş Cumhuriyet Meydanı’na… Atatürk Anıtı’na…

 Hani, orta yerinde yükselen devasa aydınlatma direğindeki lambaların yarısının beyaz yarısının sarı olduğu yer… Bir kısmının yerel idare tarafından YAPTIM-OLDU denilerek kamulaştırıldığı ( ! ) ve en kocamanından bir logonun Atatürk Heykeli ile SIRT SIRTA verildiği yer… Kimi ağaçlarının beyaz lambalarla kiminin de sarı lambalarla GECE vakti adeta lunapark gibi ışıl ışıl hale getirildiği yer… Atatürk Heykeli’ni çevreleyen lambaların hafif sarkık, hafif düzensiz şekilde durduğu yer…

 Sahi, NE yapıyoruz ?

Aslında, NİYE yapmıyoruz ?

Niye bir şeyler YAPMIYORUZ ?

 Burası, kentin en değerli meydanıyken, niye BİZLERE yakışan görkemli bir ANIT noktası yaratmıyoruz ? Hele ki yaşanan curcuna ortadayken ! Görselliği böylesine teğet geçmişken… Anıt denen noktaya ANIT dışında her şeyi koymuşken…

 Haklısınız…

 Meydanlarını BERBAT bir şekilde dizayn eden bir memleketten bahsediyoruz ! Elle tutulacak tek bir meydan düzenlemesinin dahi olmadığı bir memleketten bahsediyoruz ! HEYKEL denen kültürün ilk harfinde bile duraklamadan, hayatın bu kısmını HIZLICA ve de ES geçen bir memleketten bahsediyoruz…

 Ama en çok da…

 11 Mayıs Reyhanlı Şehitleri ismini, RENGARENK bir SÜS havuzunun üzerine BULVAR ismi diye ekleyen bir memleketten bahsediyoruz !

 O yüzden ZOR !

Çok ZOR !

 Ama yine de konuşmaya başlayalım istiyorum…

 Eski Roma’nın görkemli geçmişini, üst üste birikmiş farklı birçok medeniyeti toprağında barındıran bir memlekette UMUT denen şeyin hala var olduğunu göstermek için bir yerlerden başlayalım istiyorum… YEREL İDARECİLİK’teki estetik duygumuzu çiçek ekip-çiçek sökmek olmadığını fark edip, bizden daha az medeniyetlerin üzerine inşa edilmiş şehirlerin meydanlarından niye bu kadar gerideyiz, bunu düşünmeye başlayalım istiyorum… Yurt dışında bu kadar dolaşıp duran kent idarecilerinin, bizlere daha iyi kent meydanları borçlu olduğunun gerçeğinde durup, eldekini sorgulayalım istiyorum…

 İyi halde değiliz, ama makyaj hileleriyle İYİ olduğumuz sanmamız isteniyor, ki bunu bir görelim istiyorum !

 Son örnek mi ?

 Uğur Mumcu Meydanı !

Hani battı-çıktı projesi !

 Çalışmalar durmuş ! Ama durma sebebi üzerinde durmuyoruz ! Çünkü neredeyse ÇIKAN adına üzülüyoruz ! Niye mi ? Projeler aksamış ! Maliyetler artmış ! Ki kim umursarmış tarihin dünden bugüne çıkış hikayesini, Roma’sını, kalıntısını, buluntusunu… Antakya’nın asıl hikayesini… Bu şehri ŞEHİR yapan gerçekleri…

 Neymiş… ?

 Trafik durmuş !

Arabalar geçememiş !

Çalışma takvimi aksamış !

 Oysaki asıl aksayan, bu kentin kendi hikayesi… Anlatmayı bir türlü beceremediğimiz hani !  Ki 'Neşeli ol hayatını yaşa' mozaiğinde de yaptık aynı şeyi… Mozaiğin olduğu yerde, bu kentin zengin geçmişine yaraşır bir basın açıklaması yapmak yerine, haberi alelacele servis ettik, eder etmez de dibini tutturduk, yanlışlara doğruları karıştırdık, ara ara düzelttik, resmin çerçevesini finalde de olsa yerine oturttuk ama, BECEREMEDİK !

 O yüzden de…

 Bu son buluntuyu da bir SORUN diye görmeye devam etmek yerine, MODERN bir kentin inşası sırasında ÇIKAN DÜN diye hikayeye devam edebilseydik, belki o an bu kent adına gerçekten de konuşmaya  başlayabilirdik !