Gümrük Müşaviri-Araştırmacı-Yazar Mehmet Çardak, ‘Türkiye Varlık Fonu’ hakkında gazetemize açıklamada bulundu.
Çardak, yaptığı açıklamada, Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF), 26 Ağustos 2016 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6741 sayılı Kanun ile kurulduğunu anımsattı.
Kanunda fonun amaçlarının, sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurtiçinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek olarak sıralandığını belirten Çardak, şöyle devam etti:
“Kanuna göre Varlık Fonu Şirketi’nin kaynakları; özelleştirme kapsamında bulunan ve fona devrine karar verilen kuruluş ve varlıklar, Özelleştirme Fonu’ndan fona aktarılmasına karar verilen nakit fazlası, kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaç fazlası gelir, kaynak ve varlıklardan; Bakanlar Kurulu tarafından fona aktarılmasına karar verilenler, Türkiye Varlık Fonu tarafından yurtiçi ve yurtdışı sermaye ve para piyasalarından sağlanan finansman ve kaynaklar ile diğer yöntemlerle sağlanan finansman ve kaynaklar olarak sayılmıştır.
Kısacası hükümet, bütçe dışında milyarlarca liralık kurum ve kaynaklardan oluşan ‘Türkiye Varlık Fonu’ adıyla bir anonim şirket oluşturmuştur. Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş.’nin ana sözleşmesi Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nden yayımlanmıştır.
VARLIK FON’NUN YÖNETİMİ
Başbakanlığa bağlı olarak kurulan ve ana faaliyet konusu 6741 sayılı Kanunla belirtilen Türkiye Varlık Fonu ve alt fonların kurulması ve yönetimi olan, profesyonel yönetim ilkelerine göre yönetilen, özel hukuk hükümlerine tabidir.
Geçen Ağustos ayında 50 milyon lira sermaye ile kurulan Türkiye Varlık Fonu’nun bünyesine giren; başta Ziraat Bankası, BOTAŞ, TPAO, PTT, Borsa İstanbul, Türksat, Eti Maden, Çay İşletmeleri, THY, Halkbank, Türk Telekom, Denizcilik İşletmeleri ve Kayseri Şeker Fabrikası gibi kamu şirketi ve taşınmazların sayısı hızla artmaktadır.
Bugün itibariyle 14 şirket ve 2.2. milyon metrekareyi aşan toplam 46 taşınmazın devredilen fonun büyüklüğü Savunma Sanayi’den üç aylığına aktarılan 3 milyar liralık kaynak da eklendiğinde 31.3 milyar liraya ulaşmıştır.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, fonun hedefinin 200 milyar dolar olduğunu açıklamıştır. Oysaki 2017 yılı Devlet Bütçesi’nde tahmini bütçe gelirleri 587,6 milyar liradır. Bu iki rakamın mukayesesinden dahi Varlık Fonu’nun büyüklüğü anlaşılmaktadır.
Türkiye Varlık Fonu’nun idarecileri de atanmıştır. Şirket yönetimi; Mehmet Bostan başkanlığında yönetim kurulu üyeleri Yiğit Bulut, Kerem Alkin, Himmet Karadağ ve Oral Erdoğan’dan oluşmaktadır.
Aslında kurulan Varlık Fonu, bir kaynağı yatırıma dönüştürme fonu değildir. Kurulan fon, kendi üzerine aldığı kamu kaynaklarını ipotek ederek, yani Türk milletinin geleceğini ipotek ederek, yeniden borçlanma mekanizmasıdır. Bu bir borçlanma fonudur, bir varlık fonu değildir. Daha da acısı ülkenin kurumlarını, devletini, 80 milyonun ortak kaynağını rehin fonudur. Bu varlıklar teminat gösterilip yurtdışından borçlanılacaktır. Çok dikkatli olunması lazımdır. Yabancı fonlar aç kurtlar gibi beklemektedir.
VARLIK FONU’NUN DENETİMİ
Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulan alt fonlar bağımsız denetime tabidir. Aslında Türkiye Varlık Fonu bir ‘anonim Şirket’tir fakat başbakanlığa bağlıdır ve kamu kuruluşudur. Nitekim yöneticilerini başbakan atamaktadır.
Öyleyse niye Sayıştay denetimi yoktur? Daha önce Sayıştay denetimine tabi olan kuruluşlar niye Türkiye Varlık Fonu’na verilince bu denetimin dışına çıkarılmıştır?
İktidar, Nisan 2012’de Sayıştay’ın denetim ve raporlama yetkisini daraltan bir kanun çıkarmış, Anayasa Mahkemesi 2012/207 sayılı Karar ile oybirliğiyle iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararına göre; Sayıştay denetiminin daraltılması, Meclis’in denetim yetkisinin daraltılması demektir.
Anayasa Mahkemesi, bağımsız denetimi uygun bulmuştur fakat Sayıştay denetiminin yerine geçmeyeceğini belirtmiştir. Hükümet bunu dikkate almış olmalı ki, başbakana bağlı bir denetim de öngörülmüştür.
Başbakan, finansman ve piyasa konularında uzman üç kişiyi ‘denetim’le görevlendirecektir. Dolayısıyla da Türkiye Varlık Fonu’nun yönetimini atayan da başbakan, denetçileri atayan da başbakandır. Meclis adına hiçbir Sayıştay denetimi olmayacaktır. Meclis, iktidar milletvekilleri dâhil ne yazık ki seyredecektir.
Hâlbuki yönetim ve denetim yetkileri bir elde toplanamaz! Başbakanın atayacağı bu üç denetim görevlisi, denetim şirketlerinin raporlarıyla birlikte mali tabloları ve faaliyetleri inceleyecekler, raporlarını Bakanlar Kurulu’na sunacaklar. Oradan da Meclis’e gönderilecektir…
Demek ki, TBMM Sayıştay raporuna göre değil, özel denetim şirketlerinin ve başbakanca görevlendirilen üç uzmanın raporuna göre Türkiye Varlık Fonu’nu ve bünyesindeki dev şirketleri denetleyecektir.
Oysaki Sayıştay devletimizin en köklü ve değerli kurumlarından biridir. Tazminat devrinde 1862 yılında kurulmuştur. Dünyadaki Sayıştay ve benzeri kurumlar düzeyinde kaliteye sahiptir. Sayıştay’ın yetkileri daraltılmamalı, Türkiye Varlık Fonu da Sayıştay denetimine tabi olmalıdır.
Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği gibi başka denetimler Sayıştay’ın yapacağı mali ve hukuki denetimin yerine geçmez, geçmemelidir. Bütçe dışında oluşturulan şu devasa Varlık Fonu’nun Sayıştay’ın denetimi dışında kalması, ileride önemli tartışmalara ve sorunlara yol açacak bir düzenlemedir!
Çünkü milletin parasının nasıl harcandığını denetlemek devlet olmanın gereğidir! Türkiye’de giderek çoğunluk oyu elde eden iktidarı elde etmektedir. İktidarı elde eden milletin parasını istediği gibi harcamakta; millete bilgi de hesap da vermemektedir. Ve böylelikle ülke savrulmakta, faturası ise halkın tamamına çıkarılmaktadır.”