CHP Hatay İl Başkanı Hasan Ramiz Parlar, tüm dünyanın, adına KORONAVİRÜS dedikleri bir virüsün yol açtığı büyük bir salgınla mücadele içinde olduğunu bildirdi.
Parlar, yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Bugüne kadar birçok felaketten büyük bedeller ödeyerek de olsa başarıyla çıkan insanoğlu, temennim ve ümidim odur ki bu sınavdan da başarıyla çıkacaktır.
Bu salgın ortamında Sağlık kurumlarında çok büyük bir özveriyle fedakarca çalışan, kendi sağlıklarını tehlikeye atarak, ailelerini ihmal ederek halkın sağlığı için uğraşan hekimlerimizin ve tüm sağlık personelinin beklentisi olan “Sağlıkta şiddet yasası” başta olmak üzere tüm yasaların bir an önce çıkarılması gerektiğini belirtmek isterim. Onlara hepimiz şükran borçluyuz.
Çaresizce yaşamak zorunda kaldığımız bu felaketi ulus olarak birlik, beraberlik, dayanışma ve paylaşma ruhuyla en az kayıp ve zararla atlatacağımıza olan inancım tamdır.
Öncelikle belirtmeliyim ki karşı karşıya bulunduğumuz bu salgının ciddiyetini kavrayan ve daha büyük bir felakete dönüşmemesi için başından itibaren adeta seferberlik ruhuyla gece gündüz demeden çalışan parti yine Cumhuriyet Halk Partisi olmuştur.
Cumhuriyet Halk Partisi; sokağa çıkma yasağı da dahil, alınması gereken her türlü tedbir ile virüsün yaratacağı sosyal ve ekonomik sorunların tespiti ve çözüm yollarını araştırmış ve bunları hazırladığı bilimsel manifesto niteliğindeki raporlarla ortaya koymakla kalmamış, iktidar partisine de ileterek adeta yol gösterici olmuştur.
Cumhuriyet Halk Partisinin ortaya koymuş olduğu bu çözüm önerileri incelendiğinde özet olarak;
• Yoksulların ve işsizlerin sağlıklarıyla uğraşırken bunların ödeyemedikleri faturaları, kredi borçlarını, kiralarını düşünmemeleri için süratle bir “Aile Yardımları Sigortası Yasası” çıkarılması ve her yoksul aileye asgari 2.000 liralık gelir güvencesi sağlanması,
• Belediyeler ve dağıtım şirketleri tarafından sağlanan su, elektrik ve doğalgaz hizmetlerinin borçları dolayısıyla kesilmemesi ve faiz işletilmemesi,
• Karantina tedbirleri dolayısıyla kapatılan veya kapanmak zorunda bırakılan işyerlerinin kira giderlerinin Maliye ve Hazine Bakanlığı tarafından karşılanması,
• Bu tür işyerlerinde çalışan işçilerin ücretlerinin işyeri kapalı kaldığı sürece asgari ücret üzerinden karşılanması ve bu işyerlerinde çalışan işçilerin her türlü banka borçlarının üç ay süreyle faizsiz ertelenmesinin sağlanması,
• Salgın süresince bir gıda krizi ile karşılaşmamak amacıyla çiftçilerin borçlarının yeniden yapılandırılarak bir yıl süreyle faizsiz ertelenmesi,
• Kamu-Özel iş birliğiyle yaptırılan yol, tünel, köprü, şehir hastaneleri, havaalanları vb. yatırımların müteahhitlerine bütçeden yapılan hazine garantili ödemelerin bir yıl süreyle ertelenerek ve garantilerin Türk lirasına çevrilerek kaynak yaratılması
gibi son derece rasyonel, somut ve sonuç verici, mağdurların derdine derman olabilecek çok önemli ve değerli önerilerdir.
Tüm yurttaşlarımızdan beklentimiz yanımızda durarak bizimle beraber bu önerilerin hayata geçirilmesi için uğraş vermeleri ve mücadelemize ortak olmalarıdır.
Çünkü yukarıda kısaca belirtmiş olduğumuz teklif ve önerilerimizin dışında yardım kampanyaları da dahil yapılacak hiçbir çalışma, karşı karşıya bulunduğumuz ekonomik sorunlarımızı çözmeye yetmeyecektir.
Henüz daha bu süreçten ekonomik olarak etkilenen insanlar tam olarak tespit dahi edilememişken ve sorunu tüm boyutlarıyla kamuoyunun önüne koyan gerçekçi bir saha çalışmasına dayalı sosyo-ekonomik veriler ortada yokken, sorunun çözümü olarak önümüze konan yardım kampanyalarının yaşamsal, kalıcı ve sürdürülebilir çözüm olacağını düşünmek mümkün değildir, akılcı da değildir.
Bu salgınla beraber kobilerde, inşaatlarda, tarlalarda, hizmet sektöründe, daha sayabileceğimiz bir çok sektör ve iş alanlarında gündelik ya da haftalıkla çalışan dar gelirli işini ve ekmeğini kaybeden yüz binlerce insan henüz daha tam olarak tespit edilip kayıt altına alınabilmiş değildir.
Kaldı ki bugün itibariyle belediyeler ya da diğer kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından yardım yapılan kişi ya da aileler, çoğunlukla eskiden beri kayıtlarda var olan, bir kısmı Sosyal Yardımlaşma Vakıflarından düzenli ve sürekli olarak yardım alan kişi ya da ailelerdir.
Yardımların gerekliliği ve önemi kadar gerçek mağdurlara ulaşması da en az o kadar ödemlidir.
Yardım kampanyaları genellikle seçim arifelerinde ortaya çıkan ve haklı olarak siyasete, iki torba kömür, iki kilo makarna, bir kilo pirince indirgeniyor ve seçmen iradesine yoksulluk üzerinden ipotek konuluyor diye eleştirdiğimiz, toplumu tembelliğe ve üretimsizliğe özendiriyor, emek vermeden elde etme, avanta ve sadaka kültürüne alıştırıyor diyerek karşı çıktığımız bir husus olmuştur hep.
Çağdaş yönetim ve siyaset anlayışıyla örtüşmeyen ve sosyal devlet ilkeleriyle de bağdaşmayan bu tür kampanyaların bu gibi olaylar karşısında sürekli başvurulan sistematik bir çözüm aracı haline getirilmesi toplumsal geleceğimiz adına kaygı verici bir hal almıştır.
Kaldı ki olayın önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak devasa ekonomik boyutu karşısında gönül kampanyalarıyla işin altından kalkılamayacağı, bunun ancak devlet gücüyle göğüslenebileceği görülecektir.
Bizi ileriye taşıyacak proje ve politikaların üretimden, emekten ve haktan yana, birlikte üreten, hakça paylaşan bir anlayıştan geçtiğine inanıyorum.”