Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Selda Asker 26 Nisan 1986 da yaşanan ÇERNOBİL ile ilgili yazılı açıklama yaptı. Askerin yaptığı açıklama şöyle; “26 Nisan 1986... tam 34 yıl önce saatler 01.23 u gösterirken Dünya nükleer enerjinin korkunç yüzüyle tanıştı. Çernobil Nükleer santralin dördüncü reaktörün patlamasıyla ortaya çıkan radyasyon, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarından tam 200 kat daha etkiliydi. Patlamanın ilk anda bir kilometre yüksekliğe ulaştı. İlk anda ortaya çıkan etkinin, iki metre kalınlığındaki betonu eritecek güçte olduğu ifade edildi. Milyonların kaderini değiştiren, yüzyılın en büyük nükleer felaketlerinden biri olan ÇERNOBİL NÜKLEER KAZASI ndan kaynaklan radyoaktif serpinti kaza anında tam 160 bin km toprağı kirletti. Yaklaşık 9 milyon kişi etkilendi ve 100 binin üzerinde insan öldü. Nükleer felaket, ilk anda santral çevresinde görevli 31 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuştu. Ancak etkisi bununla sınırlı kalmadı. Türkiye'nin de dahil olduğu yakın coğrafyada hastalık getirdi, ölüm getirdi... Kazanın ardından iki gün içinde, Avrupa'daki radyasyon düzeyindeki çok ciddi artış tespit edildi.. 28 Nisan 1986'da radyoaktif bulutlar İskandinavya'ya ulaştı. Dünyada yapılan araştırmalara göre; Yaklaşık 800 bin kişinin temizlik çalışmalarına katıldığı ve 25 bin temizlikçinin kazadan kısa bir süre sonra öldüğü biliniyor. Diğerleri hakkında hâlâ kesin bir bilgi yok. Binlerce masum çocuk çeşitli deformasyonlarla dünyaya gözlerini açtı, kanser hücreleriyle doğan milyonlarca bebek doğdu. Ülkemizde de, özellikle Karadeniz Bölgesinde öncelikle tiroid olmak üzere her evde kanser vakası görülmeye başlandı. Karadeniz`de ölümün adi KANSER ve ÇERNOBİL oldu. 26 Nisan Çernobil’in 31. yılı ve hala ölümün adi Çernobil. Çernobil ve ardından Fukişima’da yaşananlar, Türkiye‘nin Akkuyu‘da kurmaya çalıştığı nükleer santral için çok önemli bir uyarı niteliği taşımaktadır. Yaşanmakta olan nükleer santral kazaları teknolojiden değil insan hatasından ve Fukişima örneğinde yaşandığı gibi deprem, tusinami gibi doğal felaketler sonucu oluşmaktadır. Bu nedenlerle daha iyi, daha ileri, daha az riskli teknoloji diye bir şey yoktur. Ak Kuyu’da temeli atılan nükleer santral civarında bebekler sakat doğacak, kanser ve lösemi hastalığı yayılacak… Tarım alanları yok edilecek… Santralin yapılacağı bölgeye 10 bin kişilik bir şehir kurulacak. Akkuyu’nun Caretta Caretta ve Akdeniz foklarına ev sahipliği yapan eşsiz doğası talan edilecek… Üstelik tüm bunların olması için santralde bir kazanın olmasına gerek yok. Bunlar nükleerin 60 yıllık tarihinde nükleer santrallere ev sahipliği yapan bölgelerde kaza olmadan ortaya çıkan ve uzman raporlarıyla açık açık ortaya konmuş sorunlar. Olası bir patlama, yanma, sızıntı durumunda ne tür önlemler alınacak? Bilmiyoruz… Radyoaktif atıklar ne yapılacak, nerde depolanacak? Bilmiyoruz… Bizlerin, çocuklarımızın, torunlarımızın ve daha kim bilir kaç neslin yaşamını, sağlığını, soluduğu havayı, içtiği suyu, dalından koparıp yediği meyveyi dünyanın vazgeçtiği bir teknolojiye teslim ediyoruz. 4 Nisan 2020 da Çernobil nükleer faciasının yaşandığı bölgede çıkan orman yangını söndürülememesi ve yangının nükleer atıkların depolandığı bölgeye yaklaşmasıyla yüreklerimiz bir kez daha ağzımıza geldi ve yeni bir faciadan döndük. Geçtiğimiz hafta yapılan açıklamada, yangın bölgesindeki radyasyonun normal seviyenin 16 kat üzerinde olduğu bildirildi. Her an yeni bir riskle karşı karşıyayız. Çernobil Kazasının yıldönümünde bir kez daha dile getiriyoruz. NÜKLEER SANTRAL ISTEMIYORUZ: Çünkü nükleer santraller temiz, güvenilir enerji kaynağı değildir. Dünyada pek çok ülke bugün nükleer enerjiyi terk etmektedir. Nükleer santrallerin radyoaktif atıkları çözümsüzdür ve yalnızca bugünümüzü değil geleceğimizi de tehdit altında bırakacaktır. NÜKLEER SANTRAL ISTEMIYORUZ: Çünkü nükleer santraller dışa bağımlı bir enerji politikasıdır. Ülkemiz yenilenebilir kaynaklar olan rüzgâr, güneşten yana bu kadar şanslıyken nükleer enerji yanlıştır. NÜKLEER SANTRAL ISTEMIYORUZ: Çünkü nükleer santraller ucuz bir enerji kaynağı değildir. Hem kurulum, hem üretim-işletim hem de güvenlik maliyetleri yüksektir. Bütün bunları göz önüne aldığınızda; BİZ NÜKLEER SANTRALDEN KORKUYORUZ”.