YENİ BİR AFET KAPIMIZDA
Hatay'daki yaşanan sorunlar depremden bu yana devam ediyor. Depremin ilk günlerinde enkaz altında kurtarılmayı ve gündelik ihtiyaçların karşılanmasını bekleyen vatandaşlar, şimdi de asbest tehlikesi tehdit ediyor.
Depremde büyük yıkım yaşayan Hatay, bu kez ciddi bir sağlık sorunu ile karşı karşıya..
Yıkılan binlerce binanın hafriyatlarından yayılan asbest, ikinci bir felakete zemin hazırlıyor.
Asbest, kansere kadar varan ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor.
Durumun vahimiyeti o kadar önemli ki, halen bu riskin farkına varamayan çevreler mevcut!!
Enkaz kaldırma veya hasarlı binaların yıkımında çok miktarda toz atmosfere dağılıyor. Enkaz çalışanları, birinci derecede bu tozlara maruz kalıyor.
Depremde yıkılan yeni yapılar olsa bile çoğunlukla eski yapılar var. Bu yapıların içerisinde asbest ve diğer tehlikeli maddeler bulunuyor.
Tozların yayılması ile çevre ve halk sağlığı sorunu ortaya çıkıyor..
Toplum olarak yıkımları izleriz. Yıkımları izleyen vatandaşlarımız ve bu tozların yayılmasıyla çevre ve halk sağlığı sorunu ortaya çıkıyor.
Vatandaşların tozu önemsemeden yıkım faaliyetlerini izlemesi ve herhangi bir önlem almamaları, ileride ciddi bir sağlık sorununu getirebilir!
Bu tozların içerisinde asbest olabilir ama asbest yoksa bile diğer tehlikeli maddeler var. Bunlar ortama yayılıyor ve hastalıklara yol açıyor!..
Bu konu hakkında görüş bildiren ve tepki gösteren Doktorlar da, "Asbest solunduğunda solunum yetmezliğine yol açabilir. Daha ileride 10-20 senede akciğer kanseri, 25-30 senede akciğer zarı kanseri ortaya çıkar” diye uyarmalarına rağmen, yıkımların aynı şekilde yapılması endişe yaratıyor..
Ayrıca Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi’nin Hatay’da gerçekleştirdikleri araştırma da asbest tehlikesine işaret edliiyor.
Toplamda 4 lokasyondan 8 adet katı asbest numunesi alınan raporda, numune alınan bütün bölgelerden en az bir adet asbestli malzeme bulunduğu açıklandı.
Böylece 8 numunenin 4'ünde asbest tespit edildi.
İnşaat ve yıkıntı atıklarının ayrıştırılması için planlanan döküm alanlarının seçilmesi sırasında teknik kriterlere uyulmadığına dikkat çekilen raporda, bu bölgelerin döküm sahasına dönüştürüldüğü göze çarpıyor.
Bu durum yeni bir afetin göstergesi!!
Maalesef hiçbir yönetmeliğe, hiçbir mevzuata uygun hareket edilmiyor! Bölgede çalışan kamu personelinin de bir denetime tabi tutulmuyor..
Yetkililerin veya ilgili kurumun bu atıkların kaldırılması konusunda bir hazırlık yapması ve belli depolama merkezleri seçmesi, belirlemesi gerekiyor.
Depolama merkezleri de yerleşim bölgelerine, yeraltı ve yerüstü sularına uzak olmalıdır!!
Her koşulda her afetle ilgili devletin bir koordinasyonu bir eylem planı olması gerekir.
Bu konuda hazırlıksız olunmasını hiçbir mazeretle bize izah edemezler.
Görüyoruz ki ne depremlerden ne de felaketlerden bir ders çıkarılmış değil..
Çünkü tarım arazilerine ve yaşam alanlarına dökülen harfiyatlar, geleceğimizin risk altında gösteriyor..
ÇED raporları ve moloz ve enkaz yönetmeliğine uymadan, altyapısı yapılmadan döküm sahası yapılarak, enkaz kaldırma işleminde 'doğa ve insanı önceleyen bir anlayış olmadı!!
Antakya Antakyalılarındır, bunu kimse göz ardı etmesin ve başka plan ve programlar, projeler üzerinde ilerlemesin..