Deniz-Çevlik yolu üzerindeki yapıların yıkım işlemlerinin iptali için yürütülen hukuki süreç halen devam ettiğini söyleyen ilçemiz avukatlarından Av. Ali Beyaz Bu 3 parçadan oluşan yazı dizimin ilk yazısında; İmar Barışı uygulamasının ve Yapı Kayıt Belgesini ne olduğunu, İmar Barışı uygulaması ile elde edilen Yapı Kayıt Belgelerinin, hangi yapıların yıkımını önleyip hangilerininkini önleyemeyeceğini, elimden geldiğince teknik bir dil kullanmadan, olabildiğince anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
GENEL DURUM VE YASAL DÜZENLEME
2018 yılında yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle, hazineye nakit aktarmak için alelacele çıkarılmış, İmar Kanuna eklenen tek bir kanun maddesinden oluşan bir düzenleme aslında İmar Barışı uygulaması. Amacı ise;
• Mevzuata aykırı (hazine arazisi üzerine kurulu, ruhsatsız, ruhsata aykırı vb.) yapıların öncelikle kayıt altına alınması,
• Bunlar hakkında verilmiş para ve hapis cezalarının iptali ile bunlara yönelik İmar Kanununa dayanılarak verilmiş olan yıkım kararlarının iptali,
• Bu yapılara kapı numarası-elektrik-su-doğalgaz-telefon vb. abonelikler verilmesi,
• Hatta hatta hazine arazi üzerinde bulunan yapılar için başvurulduğunda hazine arazisinin vatandaşça alınmasına olanak sağlaması olup, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en kapsamlı imar barışıdır.
Kapsamı ise oldukça geniş tutulmuştur. 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış olan, başka bir kimsenin özel mülkiyetine üzerine yapılmış olmayan ve Hazineye ait sosyal donatı için tahsisli araziler üzerinde bulunmayan her yapı İmar Barışı uygulamasından faydalanabilecekti. Görüldüğü gibi 3 adet istisna tek tek detaylıca sayılmış olup, bunlar dışında başka bir istisna belirtilmediği gibi, ileride başka yasal düzenlenmelerle istisna eklenebileceği de belirtilmemiştir.
“TOPLUMSAL OLAYLARDA HALIKIMIZI AYDINLATMALIYIZ”
Geçerlilik durumu da oldukça geniş kapsamlı düzenlenmiş; yapı kayıt belgesi alınmış yapıların, ancak yapının yeniden yapılması veya kentsel dönüşüm uygulamasına başlanması halinde yıkımının gerçekleşebileceğini, yine 2 adet istisna ile sınırlandırmıştır. Yine bunlar dışında başka bir istisna belirtilmediği gibi, ileride başka yasal düzenlenmelerle istisna eklenebileceği de belirtilmemiştir.
“YAPI KAYIT BELGESİ VERİLMESİNE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR”
Vatandaşlar da kendi durumlarının bu istisnaya uymamasına dayanarak başvurularını yapmış, gerekli ödemeleri yapmış ve Yapı Kayıt Belgelerini edinmişlerdir. Vatandaşlar yapı kayıt belgelerini edinmeye çalışırlarken, alelacele tek maddeyle düzenlenen İmar Barışı uygulamasının suistimale uğradığı/uğrayabileceği farkedilerek 06.06.2018 tarihli ve 30443 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “YAPI KAYIT BELGESİ VERİLMESİNE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR” düzenlemesi yürülüğe sokulmuştur. Böylece tek madde ile telmaşa düzenlenen İmar Barışı uygulaması yeniden detaylandırılmış olup, yukarıda belirttiğimiz yapı kayıt belgesi verilemeyecek olan yapılara ilişkin 3 istisnaya; İstanbul Boğaziçi, İstanbul tarihi yarımada ve Çanakkale Gelibolu'da yer alan yapılar da eklenerek toplam istisna sayısı 6'ya çıkarılmıştır. Yani bu 6 istiasna dışındaki bütün yapılara ilişkin olarak yapı kayıt belgesi alınabileceği, devletin imar barışı uygulaması hakkındaki 2. sözü ile de ortaya konmuştur.
HATAYDA OLAN FİİLİ DURUM GİBİ BİR DURUM OLUŞMUŞTUR; YAPI KAYIT BELGESİ GEÇERLİDİR VE YAPIYA DİEĞR HAKLARI SAĞLAR ANCAK BU BELGEYE DAYANILARAK YAPININ ÜZERİNDE KURULU OLDUĞU ALANIN SATIŞI İSTENEMEZ.
Fakat devlet bunu yine yeterli görmemiş, bu sefer de tam taına 1,5 yıl sonra, vatandaşlar yapı kayıt belgelerini aldıktan çok sonra, 26/12/2019 tarihli ve 30990 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 396 sıra nolu Milli Emlak Genel Tebliği yürürlüğe sokularak, tek madde ve hemen akabinde çok da çalışılmadan hazırlanan esaslarla unutulan bir çok düzenleme bu detaylı tebliğ ile düzenlenmiştir. Burada da hangi yapıların yapı kayıt belgesi alamayacağını, alınmışsa da iptal edilmesi gerektiği düzenlenmemiştir. Sadece yapı kayıt belgesi ile satışı istenemeyecek olan yapılar sayılmış olup, bunlar arasında ne yazık ki bütün Türkiye'de sadece Hatay ili mevcuttur. Yine Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup tescili mümkün olmayan taşınmazlardan olan kıyılarda bulunan yerler üzerindeki yapılara ilişkin olarak alınan yapı kayıt belgelerine dayanarak satış istenemeyeceği açıklanmıştır. Görüldüğü üzere devletin 3. ve son sözü de kıyı kanuna tabi alanlarda yapı kayıt belgesi alınamayacağına yönelik herhangi bir istisna getirmemiş olup, sadece buna dayanarak satış istenemeyeceği düzenlenmiştir. Yani Hatayda olan fiili durum gibi bir durum oluşmuştur; yapı kayıt belgesi geçerlidir ve yapıya dieğr hakları sağlar ancak bu belgeye dayanılarak yapının üzerinde kurulu olduğu alanın satışı istenemez.
Özetle işbu yazının kaleme alındığı 2021 Ocak ayı itibariyle kıyı kanununa tabi alanlarda bulunan yapılarla alakalı yapı kayıt belgesi düzenlenemeyeceği, düzenlenmiş ise de iptal edileceğine ilişkin tek bir yasal düzenleme dahi bulunmamaktadır. Bu sebeple öngörüş olarak açık bir mvzuat hükmüne dayanılarak bu yapıların doğrudan yıkılmasına sağlamak mümkün görünmüyor. Ancak hukukta tek bir yol bulunmaması sebebiyle başka ihitmalleri de diğer yazılarımda değerlendireceğim.
İLÇEMİZDEKİ DURUM
Deniz-Çevlik yolu üzerindeki yapıların yıkım işlemlerinin iptali için yürütülen hukuki süreç halen devam ediyor. Bu hukuki sürecin nasıl geliştiğini ve şimdi ne aşamada olduğunu, İmar Barışı uygulaması ile elde edilen Yapı Kayıt Belgelerinin, ilçemizde sahil şeridinde yer alan yapıların yıkımını önleyip önleyemeyeceğini bu yazı dizimde elimden geldiğince teknik bir dil kullanmadan, olabildiğince anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
Mevzuata aykırı bir yapının yıkımı gündeme geldiğinde, uygulanması gereken 2 adet kanunumuzun (Gecekondu Kanunu ve İmar Kanunu) gündeme gelmesi söz konusudur. Bu yapı özel kanuna tabi bir alan içerisinde kalıyorsa (Kıyı, Orman vs.) bu 2 kanuna ek olarak bunlara özel kanunlarında (Kıyı Kanunu, Orman Kanunu vs.) uygulama alanı bulması olasıdır. Deniz-Çevlik yolu üzerindeki yapıların bir kısmı kıyı-kenar çizgisinin kıyı tarafında, bir kısmı kıyı-kenar çizgisinden içeriye (karaya) doğru ilk 50 metre içerisinde, bir kısmı da 50-100 metre içerisinde yer almaktadır. Kıyı Kanunu da kıyıdan itibaren kıyı-kenar çizgisinden sonraki ilk 100 metre için uygulanması gereken asıl kanundur. Dolayısıyla buradaki yapıların yıkımı için uygulanması gereken kanun Kıyı Kanunudur.
Kıyı Kanunu da bu kanuna göre yıkılması gereken yapılar için bu prosedürün nasıl olacağını ayrıca düzenlememiş, İmar Kanunu hükümlerini uygulayarak yıkım işlemi gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir. Yani Kıyı Kanuna tabi bir alanda yıkım gerçekleştirmek isteniyorsa, Kıyı Kanununun yönlendirmesi ile İmar Kanunu uygulanabilecektir.
“VATANDAŞ LEHİNE SONUÇ ALMAYA BAŞLADIK.”
Deniz-Çevlik yolu üzerindeki yapıların yıkımı için gerçekleştirilen ilk işlemler Gecekondu Kanuna dayanılarak gerçekleştirildiği için, açmış olduğumuz iptal davalarında, “bu kanun uygulanamaz, ancak ve ancak Kıyı Kanunu uygulanabilir” gerekçesiyle vatandaş lehine sonuç alabildik. Hatay İdare Mahkemelerince verilen bu kararlar, şimdi Adana Bölge İdare Mahkemesinin incelemesinde.
Yine yıkım işlemini gerçekleştirmek adına yapılan 2. işlemler doğrudan Kıyı Kanununa dayanılarak gerçekleştirilmek istense de, bu işlemlere karşı açmış olduğumuz iptal davalarında bu sefer de “yasaya uygun hale getirmek için yasada öngörülen 30 günlük sürenin verilmediği” gerekçesiyle vatandaş lehine sonuç almaya başladık. Bir kısım dava itiraz üzerine Adana Bölge İdare Mahkemesinde olup, bir kısım dava halen Hatay İdare Mahkemelerinde görülmektedir.
Yani şu aşamaya kadar, henüz mahkemeler cevap aradığımız “Yapı Kayıt Belgesi Kıyıdaki Yapıları Korur mu?” sorusunun cevabını alabilmiş değiliz. Ancak bir kaç davada, yürütmenin durdurulması taleplerimize yönelik verilen kararlara, Adana Bölge İdare Mahkemesine yapılan itirazlar neticesinde; farklı hakimlerden hem vatandaş lehine hem de tam zıttı gerekçelerle aleyhine yorumlamalar gördük. Özetle, mahkemeler bu tartışmalı konu üzerinde hemfikir olmadığı gibi, bu hususta yorum dahi yapmamayı tercih ediyorlar. Bu durumun da en büyük sebebi, bu mahkemelerce verilecek kararların ülke çapında emsal olabileceği, yanlış verilen bir kararın ülke çapında binlerce yıkım işlemine sebep olabileceği ihtimalleridir. Sonuçta Akdeniz kıyılarında yer alan ve imar barışının asıl çıkarılma amacı olan otellerin, Samandağ kıyısında yer alan bir kaç mesken sebebiyle yıkılması çok da göze alınabilir bir durum olmasa gerek.
Bir sonraki yazımızda ise sorumuzun cevabını mevcut düzenlemeler ve değerlendirmeler doğrultusunda vermeye çalışacağım.
DEĞERLENDİRME
İlkyazımızda 2021 Ocak ayı itibariyle kıyı kanununa tabi alanlarda bulunan yapılarla alakalı yapı kayıt belgesi düzenlenemeyeceği, düzenlenmiş ise de iptal edileceğine ilişkin tek bir yasal düzenleme dahi bulunmadığını belirtmiştik. Bu sonuca varabilmek için devletin İmar Barışına ilişkin olarak getirdiği 3 düzenlemeyi de detaylıca belirtmiştik. Bu yazımızla ise yapı kayıt belgesi koruması latında olduğu için açık bir kanun maddesine dayanılarak bir türlü yıkılamayan kıyı kanununa tabi alanlardaki yapıların, başka yollarla (kanuna karşı hile, kıyas, genişletici yorum vs) yıkılıp yıkılamayacağını tartışacağız.
Her şeyden önce İmar Barışı uygulamasını düzenleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konuda ne düşünüyor bunu bilmemiz gerekiyor. Bunun için Bakanlığın internet sitesine baktığımızda, İmar Barışı uygulamasından faydalanmak isteyenlere yol göstermek için bir soru-cevap sayfası hazırlandığını görüyoruz. https://imarbarisi.csb.gov.tr/sss/5--hazineye-ve-belediyeye-ait-taşınmazlar-üzerindeki-yapılar adresindeki 4. soruda açıkça “Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan alanlarda (sit alanı, kıyı kenarın deniz tarafında kalan yerler) Yapı Kayıt Belgesi için başvuruyu Bakanlık mı yoksa kullanan mı yapacak. Yapı Kayıt Belgesi alındıktan sonra ecri misil alınmaya devam edilecek mi?” şeklindeki soruya “Bu alanı kullanan müracaatta bulunacak. Mevcut m² üzerinden ecri misil alınmaya devam edilecek.” şeklinde cevap verilmek suretiyle, vatandaşlara kıyı kanuna tabi alanlardaki yapılarla ilgili yapı kayıt belgesi alınabileceği ancak ecrimisil ödemeye devam edileceği bilgisi verilmiş ve vatandaş bu yapılara yapı kayıt belgesi alamaya özendirilmiş/ikna edilmiştir. Dolayısıyla vatandaşların Bakanlıktan yani ilk ağızdan aldığı bu sevap sonrası edindikleri yapı kayıt belgeleri ile bu yapıların yıkılmaması konusundan kazanılmış hakka sahip olduğu tartışmasızdır.
Buna ek olarak, 2. yazımızda belirttiğimiz; Kıyı Kanununun bu kanuna göre yıkılması gereken yapılar için bu prosedürün nasıl olacağını ayrıca düzenlememiş oluşu sebebiyle bu kanuna göre yıkılması gereken yerlerin İmar Kanunu hükümleri uygulanarak yıkılabileceği durumu karşısında, İmar Kanuna göre yıkım gerçekleştirilebilecek midir sorusu gündeme gelmektedir. Kıyı kanunundaki düzenleme bütün imar kanuna yönelik bulunduğundan, imar barışı düzenlemesi bir İmar Kanunun Maddesi olduğundan ve İmar Kanuna göre verilmiş yıkım kararlarını durdurduğundan ötürü bu da mümkün görünmemektedir. Yapı kayıt belgeleri geçerli olduğu sürece, Deniz-Çevlik yolu üzerindeki yapıların yasal olarak yıkılması izaha çalıştığım onlarca sebepten ötürü mümkün görünmediğinden, bu sefer de yapı kayıt belgelerinin iptali yoluna gidilmeye çalışılmış, bunun için açık kanun hükmü bulamayan idareler, mevcut maddeleri amacından daha geniş yorumlamaya çalışmıştır. Misal, tapusu iptal edilen ve sahiplerine tazminat ödenen yerleri, özel mülkiyete konu olamayacağı halde devletin özel mülkiyeti kabul ederek, anayasal mülkiyet hakkının ihlali gerekçesiyle verilen tazminatları da kamulaştırma bedeli olarak kabul ederek, ilkyazımızda belirtmiş olduğumuz “üçüncü kişilere ait özel mülkiyet” üzerindeki yapıya ilişkin olduğu gerekçesiyle iptal gerçekleşti. Oysa Anayasa gereği kıyıda özel mülkiyet kurulamayacağı gerçeği ya bilinmiyordu ya da görmezden gelindi.
Özetle, geldiğimiz noktada ne açık kanun hükümleri ile ne de kanuna karşı dolaylı yollarla; kıyı kanununa tabi alanlarda bulunan ve yapı kayıt belgesi koruması altındaki yapıların yıkılamayacağı ortadadır. Bakanlığın görüşü ve sözü de açık bir şekilde bu yönde olduğu gibi, aksi bir değerlendirmenin ülke çapında kaos yaratacağı (bilhassa tatil beldelerindeki kaçak oteller vs. sebebiyle), vatandaşların kazanılmış haklarını ihlal edeceği, bundan sonraki imar barışı uygulamalarına vatandaşların güvenmemesi gibi yıkıcı sonuçları olacaktır.