CHP Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara, Hatay’daki hava kirliliğine dair yazılı bir basın açıklaması yaptı.
Hatay’daki hava kirliliğine dair son günlerde çıkan raporlara işaret eden Nermin Yıldırım Kara, “Depremin birinci yılını geride bıraktık. Temel yaşam şartları bakımından birçok sorunumuz devam ederken deprem öncesinde de yaşadığımız birçok sorun evrilerek bugün önümüze geliyor. Bunlardan en önemlisinin hava kirliliği olduğunu söylememiz gerekiyor. Son günlerde çıkan iki rapor ise bu durumu teyit eder nitelikte. Greenpeace Akdeniz tarafından hazırlanan rapora göre; Hatay-İskenderun, Türkiye’de hava kirliliği bakımından en kirli ilçe oldu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın hava kalitesi izleme ağından alınan veriler neticesinde; maalesef İskenderun’da yaşayan yurttaşlarımızın 235 gün boyunca PM 10 limit değerinin aşıldığı kirli havayı soluduğu ortaya çıktı. Aslında bu her an ölüme yaklaşmakla, ölümü solumakla eş değer bir durum. Hava kirliliğine dair hazırlanan listede; Hatay, Osmaniye ve Kahramanmaraş’daki ilçelerin üst sıralarda yer alması da depremin kirlilik yüküne etkisini gözler önüne seriyor. Halihazırdaki kirlilik yükünün katlanarak devam ettiğini görüyoruz. Diğer bir yandan; Temiz Hava Hakkı Platformu, Türk Tabipleri Birliği ve Hatay Tabip Odası 30 gün boyunca birlikte Antakya’daki hava kalitesi inceleyip bunu raporlaştırdı. 17 Ekim-15 Kasım 2023 tarihleri arasında, PM. 2.5 ölçümleriyle yapılan araştırmada; 30 günlük ölçüm sonuçlarının ortalaması metreküpte 20 mikrogram (20 µg/m3) olarak saptandı. Bu değer, DSÖ’nün insan sağlığı için tanımladığı metreküpte 5 mikrogramlık (5 µg/m3) yıllık kılavuz değerin tam olarak 4 katına denk geliyor. Ancak günlük değerlerin çok daha kapsamlı ve doğru bir kıyaslama sunduğunu düşünürsek, ölçüm sonuçlarına göre; 30 günün 20’sinde DSÖ’nün 24 saatlik kılavuz değeri olarak belirlediği 15 µg/m3 ’ün üzerinde sonuçlar elde edildiği ortaya çıkıyor. Raporun da açıkladığı üzere; bu 24 saatlik kılavuz değerin bir yılda 3-4 defadan fazla aşılmaması gerekiyor. Antakya’da yapılan bu ölçüm, İskenderun ve diğer kirletici tesislerle kuşatılmış ilçelerimizin dışında da deprem sonrası ihmalkarlıkla birlikte bütün ilçelerimizin toz bulutu ve ölüm riski altında kaldığını gösteriyor. Depremden kurtulan yurttaşlarımız maalesef büyük bir halk sağlığı sorunu ile baş başa. Bunun çözülmesi için hem deprem öncesi hem deprem sonrası birçok uyarı yaptık. Kimi araştırmalarda bakanlığın kendi izleme istasyonlarının verileri kullanılırken, yetkililerin bunun farkında olmamaları imkânsız.” dedi.
HATAY İÇİN HAYATİ TEHLİKELER BİTMİYOR
Deprem öncesinde hava kirliliğinin kronikleşmiş bir sorun olduğunu ifade eden Hatay Milletvekili, “Dünden bugüne var olmuş bir süreçten bahsetmiyoruz; Hatay’da hava kirliliği kronikleşmiş bir sorun ve ciddi bir ölüm tehdidi. Bugün neredeyse her hanede KOAH ya da kanser hastası olduğunu görüyoruz. Örneğin, İskenderun Körfezi’nin bugün geldiği nokta herkesin malumu. Sahilimiz, içme suyu rezervlerimizi, birçok endemik bitki ve koruma statüsünde bulunan hayvan türlerini yitirmek üzereyiz. Sağlık ve Çevre Birliği’nin 2022 yılında yayınladığı rapora göre; İskenderun Körfezi’nde bulunan ve ithal taş kömürü yakan termik santral dolayısıyla 2030 yılına kadar erken ölüm sayısı 6481 olarak tahmin ediliyor. Buradaki sağlık maliyeti ise yaklaşık 12 milyar Euro seviyesinde. Depremle birlikte bu hava kirliliğine bir de asbestli toz bulutu eklendi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin (TMMOB) Hatay Asbest Raporu'na göre; 45 numuneden 16'sında asbest tespit edilmişti. Burada alınan numuneler yalnızca 2 günlük bir zaman kıstasında yapılmıştı. En büyük yıkımın yaşandığı Hatay’da, 1 yıldır enkaz kaldırma çalışmalarında doğru sulama ve ayrıştırma yapılmadığı hesaba katılırsa sonucun çok daha vahim olma ihtimali mevcut. Depremden sağ olarak kurtulanlar bu kümülatif kirlilik yükü neticesinde başka ölümcül hastalıkların pençesine düşecek. Tüm bu şartlar göz önünde bulundurulduğunda; depremden kurtulmuş yurttaşlar için Hatay’da geriye bir hayat kalmıyor. Artık önceliğimiz, temiz hava hakkını tanıyan, iklim krizi de dahil olmak üzere tüm afetlere duyarlı bir kent inşa etmek olmalıdır.” dedi.